9786057562067
371617
https://www.marufkitap.com/olum-daha-guzeldi
Ölüm Daha Güzeldi
135.00
Ahmed Davudoğlu Hoca, Üstad Necib Fazıl'ın bizâtihi kendisine olan, "Günümüzün seyrek ilim adamlarından, gerçek takvâ ve hûşû sahibi olduğuna şehâdet ettiğim..." övgüsünü hak etmiş, gerçek bir âlimin nasıl olması gerektiğini yaşayışıyla göstermiş, eşsiz çalışmalarıyla da ilmî hayatımıza damgasını vurmuş değerli şahsiyetlerimizdendir.
Bu hâtıratta Osmanlı'nın son ulemalarından ehl-i sünnetin savunucusu Ahmed Davudoğlu Hoca'nın yetiştiği ortamı, Bulgar zindanlarında çektiği işkenceleri, anavatanına hicreti ve İslâm davası yaşadığı sıkıntıları hissedeceksiniz.
***
"Kollarımı o kalın sicimle arkama kat kat bağladı. Başıma da bir maske geçirdi. Bu maskenin fil hortumuna benzer bir hortumu vardı. Maskeyi giyen insan bu hortumun içinden nefes alıyordu. Hortumun içinde ise oksijen vardı. Zannederim hortum, sesi önlemek için yapılmıştı. Maske başıma geçirilince dünyayı iki gözlük-ten görmeye ve hortumdan gelen hoş bir havayı teneffüse başladım. Tam bu sırada birden ateş düşmüş gibi bir hâl oldu. Teğmen elektrik cereyanını salmıştı. Kafamın mor alevler içinde cayır cayır yanmakta olduğunu, maskenin gözlüklerinden görüyordum. Sade kafam değil, bütün vücûdum yanıyor! Dişlerim birbirine çarptıkça elektrik burgusuna benzer bir çatırtı duyuyor; feryad-û figânım ayyûka çıkıyordu. İnsafsız kefere zerre kadar vicdan azabı duymadan beni diri diri yakıyordu."
***
"1949 yılının son günü Edirne muhacirhanesinde idik. Türk hududuna geçinceye kadar, komünist zulmünden kurtulduğuma inanamamış hattâ hududa yaklaştıkça tevkif emri gelecekmiş gibi garip bir halet-i ruhiye içinde heyecanım arttıkça artmıştı. Hududu geçtikten sonra geniş bir nefes aldım. Ve yanımdaki bir yol arkadaşıma, "Şükür kurtulduk, komünistler artık bulsunlar da tevkif etsinler." dedim. Tren, Yunan toprağından geçerken bile heyecanım tamamiyle yatmış değildi. Fakat Selimiye'nin semaya yükselen minarelerini görünce heyecanım aniden müjde-i sürûra inkılâb etti. Bu İlahî sütunlar sanki bizi istikbal için şahlanmış, uzaktan bizi kemal-i ihtişamla selamlıyordu. Müjde! kurtuldunuz! diyorlardı. O zaman içimin boşaldığını ve bütün elem ve kederlerimin Mart karı gibi eriyerek damladığını hissettim. Muhâcirhâneye inince nezrettiğim secde-i şükranı eda için ilk fırsatta Selimiye Câmii'ne koştum..."
Ahmed Davudoğlu Hoca, Üstad Necib Fazıl'ın bizâtihi kendisine olan, "Günümüzün seyrek ilim adamlarından, gerçek takvâ ve hûşû sahibi olduğuna şehâdet ettiğim..." övgüsünü hak etmiş, gerçek bir âlimin nasıl olması gerektiğini yaşayışıyla göstermiş, eşsiz çalışmalarıyla da ilmî hayatımıza damgasını vurmuş değerli şahsiyetlerimizdendir.
Bu hâtıratta Osmanlı'nın son ulemalarından ehl-i sünnetin savunucusu Ahmed Davudoğlu Hoca'nın yetiştiği ortamı, Bulgar zindanlarında çektiği işkenceleri, anavatanına hicreti ve İslâm davası yaşadığı sıkıntıları hissedeceksiniz.
***
"Kollarımı o kalın sicimle arkama kat kat bağladı. Başıma da bir maske geçirdi. Bu maskenin fil hortumuna benzer bir hortumu vardı. Maskeyi giyen insan bu hortumun içinden nefes alıyordu. Hortumun içinde ise oksijen vardı. Zannederim hortum, sesi önlemek için yapılmıştı. Maske başıma geçirilince dünyayı iki gözlük-ten görmeye ve hortumdan gelen hoş bir havayı teneffüse başladım. Tam bu sırada birden ateş düşmüş gibi bir hâl oldu. Teğmen elektrik cereyanını salmıştı. Kafamın mor alevler içinde cayır cayır yanmakta olduğunu, maskenin gözlüklerinden görüyordum. Sade kafam değil, bütün vücûdum yanıyor! Dişlerim birbirine çarptıkça elektrik burgusuna benzer bir çatırtı duyuyor; feryad-û figânım ayyûka çıkıyordu. İnsafsız kefere zerre kadar vicdan azabı duymadan beni diri diri yakıyordu."
***
"1949 yılının son günü Edirne muhacirhanesinde idik. Türk hududuna geçinceye kadar, komünist zulmünden kurtulduğuma inanamamış hattâ hududa yaklaştıkça tevkif emri gelecekmiş gibi garip bir halet-i ruhiye içinde heyecanım arttıkça artmıştı. Hududu geçtikten sonra geniş bir nefes aldım. Ve yanımdaki bir yol arkadaşıma, "Şükür kurtulduk, komünistler artık bulsunlar da tevkif etsinler." dedim. Tren, Yunan toprağından geçerken bile heyecanım tamamiyle yatmış değildi. Fakat Selimiye'nin semaya yükselen minarelerini görünce heyecanım aniden müjde-i sürûra inkılâb etti. Bu İlahî sütunlar sanki bizi istikbal için şahlanmış, uzaktan bizi kemal-i ihtişamla selamlıyordu. Müjde! kurtuldunuz! diyorlardı. O zaman içimin boşaldığını ve bütün elem ve kederlerimin Mart karı gibi eriyerek damladığını hissettim. Muhâcirhâneye inince nezrettiğim secde-i şükranı eda için ilk fırsatta Selimiye Câmii'ne koştum..."
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.